Kürk Mantolu Gezginler

Geçen günlerde, hatırlarsınız, kadının biri televizyonda hiç bilmediği bir kitap hakkında, okudum deyip, tüm edebiyattan sinema uyarlamaları hakkında saçmaladı. Yalanı ortaya çıktığında da çaktırmamaya çalıştı ama daha çok battı. Program sunucusunun da bilmediği bir konu hakkında kulağına sufle ile gelen bilgilerle yorum yapmaya çalıştığı görüldü. Bu arada diğer kadının, amerikalı bir şarkıcıdan “Bizim Madonna” diye bahsetmesi ve “Kitabın konusu ağlak mı?” demesi ile seviyesizliğin dibine vuruldu.

Diyeceksiniz ki, bu seviyesizlikten niye bahsediyorsun? Şimdiye kadar bu bayağılıkları görmezden geldim, onlardan  bahsedip, değer vermiş olmak istemedim. Benim hayatımda televizyon yok, evlendirme programlarına maruz kalanlar düşünsün; dedim. Ama kazın ayağı öyle değil. Burada hepimizi ilgilendiren bir sorun var. Duyarsız, ilgisiz, seviyesiz insanların her yerde bağıra çağıra konuştuğu günlerdeyiz. Tamam biz dinlemiyoruz ama, iş yerinde yan masamızda oturan kişi dinlemişse? O düzeysizliği normal kabul edip, azıcık sanattan zevk almaya çalışan insanları “entel” deyip aşağılıyorsa. Üniversite mezunu iş arkadaşınızın televizyondan duyduğu, cinsiyetçi, bayağı esprileri bağıra çağıra anlatması sizi rahatsız etmiyor mu? Ben tepki gösterdiğimde çoğunluk belki anlam veremeyecek, çünkü erdem sahibi olmayan bir güruh, kalabalık olacak. Oysa Bulgakov on yıl boyunca yazdığı, bugün şaheser kabul edilen kitabını, ölüm döşeğinde hala düzeltmeye çalışmıyor muydu? Leonard Cohen kafasını otel kapılarına vura vura, neden Halellujah’ ın 200 farklı versiyonunu yazdı? Onlar derin anlamları olan sanattan ve hayal gücünden zevk alan, sayıları az da olsa değerli bir kitleye layık olmaya çalışıyorlardı. Doğrusu hayatımız televizyon tarafından sistematik olarak aptallaştırılan bir toplumda giderek yozlaşıyor. Haber sitelerinde bile magazin gündemin önüne geçmeye başladı. Üstelik ülkemiz savaş halindeyken, her gün insanlar ölürken oldu bu. Daha geçen gün yan mahallemize şehit cenazesi geldi. İnternete girdim ki, kimsenin umurunda değil, “selfie” ler, “check-in” ler gırla gidiyor. Herkes mi televizyonda açılacak kutularla meşgul? Bu kadar mı kendimize yabancılaştık? Ülkemizde problemler ayyuka çıkmışken, hepimiz bütün bu duyarsızlık, yüzsüzlük ve seviyesizliğe karşı çıkmalıyız. Bunlar çoğaldıkça bize hayat alanı kalmayacak çünkü.

Ne derler, iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır. İnsanın kendini eleştirmesi oldukça zordur, o yüzden ben bugün iğneyi yakın çevreme batırmak istiyorum, yakın çevremdeki gezginlere. Farkında olanlarınız vardır, gezginlik son dönemde moda oldu. Kendim gezgin değilim ama uluslararası ilişkilere, farklı kültürlere, onları tanımaya meraklıyımdır. İş hayatından dolayı da farklı milletlerden insanlarla tanıştım. Şunu gördüm ki, farklı ülkeden insanlar sizi sadece iş bilginize göre değerlendirmiyorlar. Kişi uluslararası değer görmek istiyorsa öncelikle yerel olmalıdır. Kendi özüne, kültürüne duyarlı olmalıdır. Yoksa her yerde yabancıdır. Barkın olup, diyar diyar gezmek güzel; ama sen önce kendi güzelliklerini keşfettin mi bakalım? Ben gezginde, Nazım’ ın şu dizelerindeki duyarlılığını ararım:

“Memleketim

Memleketim ne kadar geniş:

dolaşmakla bitmez tükenmez gibi geliyor insana.

Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.

Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum

ve güneye

pamuk isleyenlere gitmek için

Toroslardan bir kere olsun geçemedim diye

utanıyorum.”

Peki gezginlere olan bu ilgi nereden geliyor? Ben sadece birini anlatacağım. Maalesef kapalı bir toplum olan ülkemizde, seyahat özgürlüğü ile ilgili durum da pek iyi değil. Nüfusun yaklaşık %10′ unda pasaport var. TÜİK’ e göre yılda 6,2 milyon Türk vatandaşı yurtdışına çıkıyor. Ukrayna ile karşılıklı vizeleri kaldırdık; bakınız 46 milyon Ukrayna’ nın her yıl yurtdışına çıkan nüfusu 21 milyon! Dünyanın en pahalı pasaportu bizde. Alım gücünden hiç bahsetmiyorum, dolar bazında açık ara lideriz. TC pasaportu listede 10.sırada olan İngiltere pasaportunun 2,5 katı. Pasaportu aldın, peki vize ne olacak? Güney Amerika dışında az sayıda ülke bize vize uygulamıyor. Bir millet iki devletiz diyen Azerbaycan’a bile girişte vize var. Peki Schengen için para verip de üstüne çektiğimiz o eziyetler nedir arkadaş? Yorgunluk yılgınlığa, yılgınlık tembelliğe dönüşüyor. Bize göre her yer çok uzak, her şey çok zor. Üşengeçiz, konforumuzdan da  ödün veremeyiz. Ee, o zaman özgür olamazsın kardeşim! Dolayısı ile; bu kadar zorluğu aşıp, o kadar parayı bayılıp dünyanın farklı coğrafyalarının kokusunu taşıyan gezginlere özeniyoruz, olay budur.

12540751_120490035000793_685632589782388556_n

Bisikletli Gezgin “Simurg Yolda”Kadir Daşbaşı

Çok okuyan mı çok gezen mi bilir sorusunun cevabı, bazılarına göre çok gezendir. Doğrusu bence, hem çok okuyan hem çok gezen olmalı. Gezdikçe okuyan, okudukça gezen olmalı. Geçenlerde İran’ a gitmek isteyen biri Fars kültürü ile ilgili kitap arıyordu. Olay budur, dedim. Oysa yakın çevremde, neredeyse hiçbir kültürel merakı olmayan, yalnızca marjinal görünmek, popüler olmak, kafayı çekmek ile ilgilenen, ama ucuz bilet buldukça ya da kafaya estikçe yurtdışına gidip gelenler o kadar çok ki. Öyle fotoğraf koyup #Fanfinifinfonyollarda, #Filancageziyor yazmakla olmaz. Evet gezginlerin sayısı artmalı ama kalitesi de artmalı. Toplum hayatına katkıları, onlardan öğreneceklerimiz daha fazla olmalı. Onlardan buram buram özgürlük yayılmalı. Yılgınlık, bezginlik, edilgenlik kırılabilir belki bu sayede.

Televizyondaki magazin programlarını değiştiremeyiz ama bir şeyler yapmak için biz de bir adım atalım dedik. Üyesi olduğum Eskişehir Bisiklet Derneği olarak bisikletli gezginlerle söyleşiler düzenledik. Gelin siz, ismi lazım değil, sesi bilgisinden çok çıkan TV yorumcularını bırakın, bisikletli gezginler Orhan Kılıç, Kadir Daşbaşı, Feridun Ekmekçi, Ahmet Mumcu, Cemal Atasoy ve Gürkan Genç’ e kulak verin.

2-5 Kasım arası Eskişehir Tepebaşı Belediyesi Özdilek Sanat Merkezi’ nde buluşalım. Ayrıntılar için etkinliğin sayfasına bir göz atın, bir yerinden yakalayın.

https://www.facebook.com/events/260307664366720/

Yorum bırakın