Ne şahane dünya be!

Sabah işe doğru araba sürerken radyoda “What a Wonderful World” çalıyor ve ben eminim ki bunu sabah arabayla işe gidenler için söylememiştir, diye geçiriyorum içimden. Gerçekten de yeşillik, çiçekler, gökyüzü, gün ve gece, insanların birbirini sevmesi, çocukların doğması, büyümesi ve daha büyük şeyler keşfetmesi karşısında tepkisiz kalamamış Louis Armstrong ve dilinden dökülüvermiş: Ne şahane dünya be!

Ben de sizlere son zamanlarda çok sevdiğim, doğal ve sakin bir piknik mekanı keşif hikayemi anlatayım. Belki size de bana olduğu kadar şahane gelir. Bu seferki konumu arkadaşım benden önce keşfetmişti ama tam tarif edemediği ve orada telefon da çekmediği için bisikletle çıkar, yolumu oradan geçirip net olarak öğrenirim dedim. Piknik ihtiyaçları için küçük bir alışveriş yaptım. Eşim 16:30 a kadar çalışıyor. Saat 14:00′ te Uluçayır’ da 16:30 da dönmüş olmayı hedefleyerek saat tam 12:45′ te Tepebaşı’ ndaki evimden çıktım. Çıkmadan önce eşimin işyerine uğrayıp planı anlatmak istedim ama meşguldü. Ben de sürüş öncesi kahvemi içip ayrıldım.

21e30933-aaa3-4506-9e4e-c2aa117b0fb4

Uluçayır 26 km’ lik mesafe. Yol kötü bir asfalt, arabayla gitsen 30 dk sürüyor. Öğle sıcağında 1 saat 15 dakikada bisikletle gidebilmek için 22km/saat bir tempo tutturmam gerekti. Sık sık durup su içtim, Kızılinler kahvede mola verip maden suyu ile yanımda getirdiğim kuru yemiş ve hurmayı attım ağzıma. 14:05 te Uluçayır’ da buluştuk, piknik muhitini keşfettik. Dönüşe geçtiğimde aslında doğrudan eve gitmeliydim. Ama saat 14:30 da yılda bir kez düzenlenen Velesbid bisiklet festival turunun Yenisofça’ da olacağını öğrenmiştim. Oraya gitmek yolu 9km, 25-30 dakika uzatacaktı. Eve yönelsem 16:00 da varabilirdim ama formda olduğumu hissettiğimden 60km yi geçen bir sürüş yapma fikri cazip geldi.

Yenisofça’ ya vardığımda, festival katılımcıları zorlu bir rotadan gelmiş olmanın da etkisiyle çimlere gruplar halinde yayılmışlardı. Sessiz sohbetler vardı, beklediğim enerjiyi bulamadım. Bazı arkadaşlarla ve önceki turlarda tanıştığım kişilerle selamlaşıp ayrıldım. Saat 14:55′ ti. Evim Yenisofça’ dan 27 km. 1,5 saatim vardı ve yolda enerjisiz kalmamak için Gökçekısık’ ta durup biraz daha kuruyemiş yedim. Yokuş çıkarken karşı rüzgar biraz zorladı, molaları azaltıp süreyi tasarruf ettim ve kendimi aşırı zorlamadan 16:25′ te varmıştım.

Eve vardığımda bir sürprizle karşılaştım. Eşim 16:10-16:21 arası 6 kez aramış ve duymamışım. Kapıyı açtığımda panik halde benim peşime düşmesi için birine telefon ediyordu. Önce sakinleştirip sonra kendimi affettirdim ve piknik yerine doğru yola çıktık. Tamamen doğal alanımızda Porsuk son dönemki yağışların etkisiyle güçlü bir debiyle akıyordu. Rüzgar, kuş, akıntı ve uzaktan seyrek geçen tren sesleri vardı. Suyun hareketi oldukça dinlendirici bir ortam sunuyordu. Sudan akıntıyla gelen sarhoş vatandaş olmasa sükûneti kimse bozamazdı. Ateşimizi yaktık, pişirdik. Sohbet edip, gülerek gün tamamen kararıncaya kadar oturduk.

IMG_2525

Bu hikayeyi anlattım çünkü böyle hareketli geçen tatil günlerini çok seviyorum, olabildiğince bunları arttırmak istiyorum. Çoğu kişi günde bir faaliyetle yetinecektir. Ama bizim iş hayatımız yoğun, tatil günlerimiz çok kıymetli. Bazen iyi plan yapmıyor, tembel tembel geçiriyoruz. Ben artık olabildiğince çok faaliyet sıkıştırmaya çalışıyorum. Sonuç: Pazar günü de koşuşturma. Olsun varsın, mutluyum çünkü 4 yıldır uğraştığım bisiklet sporu sayesinde fiziksel kapasitem arttı. Eskiden, bahsettiğim tur için tam günü ayırır ardından da uzun bir dinlenmeye geçerdim. Sırf bunun için herkese kondisyonunu arttıracağı bir sporla uğraşmasını öneririm. Ne yaparsanız yapın, size karşılığını veriyor.

Yeni keşiflere gelince: Hayat deneyim biriktirmektir; demiştim bir kez. Yeni keşifler de tam buna hizmet ediyor. Yıllardır Eskişehir’ deyim hala görmediğim yerler bulabiliyorum. Yeni şeyler bulmaya, öğrenmeye, deneyimlemeye merakı olmayan kişi zaten yaşamıyordur. Bir şey yapabilecekken üşenen kişi, ruhen engellidir.

Dip not: Her şey bir yana, sevdiklerinizin telefonlarını açın ya da ona bir şekilde iyi olduğunuzu bildirin. İnsanın aklına türlü türlü şeyler geliyor, değil mi?

IMG_2545

Evet ama, 42 yaşında bir adam bunu yapabilir mi bakalım?

İş yerimde yaşımla ilgili espri yapan bir arkadaş var. Gelen taşları, benden birkaç yaş büyük olmasına rağmen bana abi diyen, bir abimize yansıtıp, durumu idare ediyorum. Sonuçta, gerçek gün gibi karşımızda duruyor. Birlikte çalıştığımız yeni iş arkadaşlarımızla aramızda bariz bir nesil farkı var artık. Sen ne kadar genç, dinç, güncel kalmaya çalışırsan çalış, sonuçta takvim yalan söylemez: 11 Haziran 2016 günü itibariyle 42 yaşımdayım.

İşte bu noktada bir günde Göynük’ e giderek taçlandıracağım “bikepacking” projem devreye giriyor. Peki neden Göynük? Öncelikle bu rotayı yaptığımda 125 km yol, 2250m irtifa ile şimdiye kadarki rekorlarımı kırmış olacağım. Bir üst seviyeye geçmiş olacağım. 3 sene önce bu bölgeyi gezmeye gelmiş, yöresel lezzetler ve güzel doğasına hayran olmuş ancak yoğun yağmur nedeniyle tam tadını çıkaramamıştık. O nedenle bir daha gidilecek bir yer olarak hafızaya kaydetmiş olmalıyım. Gidiş tarihini 29 Mayıs 2016 olarak belirledim. Göynük’ e 42 yaşından önce gidebilecek miyim dedim ama maalesef Tekirler köyünde kaldım. Deneme başarısız oldu ama 2017′ de yeniden deneyeceğim. Şİmdi aşağıdaki hedeflere ulaşmak için neler uyguladım, nerede eksik kaldım bakalım:

125 km yol, 2250m irtifa, 90 kg, 1 günde Eskişehir’ den Göynük’ e

bikapack

1. Nabız Kontrolü ve Antrenman

Şunu öğrendim ki kişinin en büyük engeli ta kendisidir. Üşengeçlik mesela, engelli olmaktır. “Deli misin? Başka işin yok mu?” sorularına kulak tıkamak da kendi elinizde. Benim en büyük engelim fazla endişeli olmam. Yaklaşık 12 yıldır kolestrol ilacı kullanıyorum. Tansiyon ilacı da 5 yıla yaklaşıyor. Yılda en az 2 kez kardiyolojideyim. Bilmem bu durumu özetlemeye yeterli mi?

8 Mayıs 2016 günü Bozdağ’ a bir tırmanış gerçekleştirdim. 800′ den 1341m rakıma kadar tırmandık. 1200m rakımdaki Hekimdağ geçidine varana kadar nabzım 2 kez 170′ i geçti. Durdum, su içtim, nabzım 125 oluncaya kadar 5 dk bekledim ve devam ettim. 3 etapta 400m tırmanmış oldum. Belli bir kadansın altına tırmandığınızda dizlere ve kaslara çok yük biniyor. Bisikletimdeki minimum dişli oranı 30/32, bazı dağ bisikletleri gibi yavaş ve çok çevirerek tırmanmaya izin vermiyor. Bu nedenle uzun tırmanışları dinlenerek aşma taktiği uygun. Daha kısa tırmanışlarda bile sabit tempo ile sakin sakin çıkmak gerekiyor. Dayanıklılık sürüşü yapıyorsanız, asla kendinizi kaptırıp zorlamayın, nabzı hep düşük tutmak daha çok yol almanıza yardımcı oluyor.

Kalp için en güzel faaliyet bisiklet, evet; nabzınıza dikkat etmek şartıyla. Tam olarak nasıl kontrol edeceğiz? İlk bilmeniz gereken dinlenme nabzınız. Tamamen istirahat halindeki dakikadaki kalp atış sayınızdır, dinlenme nabzı. İki yıl önce bisiklete başladığımda dinlenme nabzım 90 dı. Şimdi 80. Bunu sporun bir faydası olarak görüyorum. Düzenli spor yapanlarda 50-60 arasında olurmuş.

Klasik formülü yazayım: (Siz de kendi yaşınızı formüle koyabilirsiniz)

220 – yaş (42) = 178 Bu maksimum nabız.

178 – dinlenme nabzı (80) = 98

Bu değeri (98) 4 eşit bölgeye bölüyoruz. Antrenmanları ona göre değerlendiriyoruz.

Baz bölge %60 – % 70 Min. Nabız= Dinlenme nabzı (80) + 98 * 0,6 = 139 Benim için aralık 139-149.

Buna baz antrenmanı diyorlar. Bu aralıkta çok zorlamadan, ısınma şeklinde antrenman vücudunuzun kapasitesini geliştiriyor. Sporcular diğer bütün çalışmaları bunun üzerine kurdukları için temeli geliştirmek için bunu yapıyorlar. Benim yaşımda geç spora başlamış biri gelişmek için bu aralığı bolca kullanmalı.

Aerobik bölge %70 -%80. Benim için aralık 149 – 158.

Bu bölge de kondisyonu arttırıyor, kalp damar sistemini geliştiriyor. Bize lazım olan da bu değil mi?

Anaerobik bölge %80 – %90. Benim için aralık 158 – 168.

Bu bölgede antrenman vücudun yorgunluk direncini arttırıyor. Yani daha geç yorulmak istiyorsanız burada çalışmayı arttırabilirsiniz. Ben yalnızca yokuş tırmanırken buna izin veriyorum, kalbi yormamak için. Sonuçta o da bir kas. Çalıştırırsanız gelişir, çok çalıştırırsanız yorulur.

%90 üstü antrenman yalnızca sporcular için, asla 168′ i geçmiyorum, yavaşlıyorum, düşmezse durup dinleniyorum.

Haftada bir ya da iki kez sürüş yaptığım için senelik km hedefimin çok uzağındayım. İşe bisikletle gitme konusunu maalesef çözemedim. Akşamları zaman ayıramıyorum diye, sabah erken kalkıp tur atıyordum. Dokuz kez çıktıktan sonra, tansiyonu kötü etkiler endişesi ile bıraktım.

Tırmanma ve Nabız Kontrolünde Durum: Göynük öncesi sert çıkışlı rotaları, 100km üstü rotaları tekrar tekrar yapmak gerekti ama 2016′ da olmadı, 2017′ de inşallah. 2017′ de bunların yanına bisiklet harici idman da katacağım.

down

2. Ağırlık Hedefi

Üniversite yıllarında 63 kg olduğumu hatırlıyorum. Bildiğin iskeletor gibiydim. Hayatımda doğru dürüst spor yapmamıştım. Ortaokul ve lisede masa tenisi büyük tutkumdu, ama ilerlemedi ve orada kaldı. İlerleme yoksa kaybolur, gidersiniz. Mutlaka hedefleriniz olmalı. Sokak basketbolunda da iyiydim, mücadeleci bir tarzım vardı. Üniversite halı saha maçlarında takoz defans olmayı tercih ederdim. Bir kız arkadaşımın kollarımın, bir başkasının bacaklarımın ince olduğunu söylediğini hatırlıyorum. İlki biraz utandırmıştı doğrusu. Ama ilkokul 4 de herkes sokakta oynarken test çözersen olacağı budur. Hayatında hiç kavgaya karışmamış kaç kişi tanıyorsunuz? İlkokul sonrası ailemden ayrılıp yatılı okulda yapayalnız kalmamdan dolayı müzakere, boş verme ve görmezden gelmeyi benimsemiş olmalıyım. Rusya’ da çalıştığım dönemde 2 kez trafik kazası geçirdim, her ikisinde de spor yasağı konuldu, sanki yapıyormuşum gibi. 2011 yılında 75 kiloydum, son iki yıl içerisinde bisiklete binerek 72-75 kg arasında gidiyorum. Göynük için pedal basacağım gün 72 kg altında olmalıyım. Oysa son dönemde 74 küsur gördüğüm oldu. 13 Mayıs 2016, tartı:73,6 kg. 01 Şuat 2017; tartı 72,7 kg.

Ağırlık hedefinde durum: Umut vermiyor / Aksiyon: Protein ağırlıklı diyet

En sık yaptığım hatalardan biri de fazla giyinmek. Sabah erken saatlerde çıkıyorum, günün en soğuk anlarını yaşıyoruz. Giderek hava ısınıyor, tempomuz artıyor, terliyoruz ve dönüşte sabah giyilen terli kıyafetleri taşırken buluyoruz kendimizi. Ama Göynük tam gün faaliyeti olacak. Son aldığım kararla gece konaklamayı da iptal ettim. Her şeyi bir sele altı çanta ve gidon çantasına sığdırmalıyım. Güncel malzeme listesi şöyle oldu: Rüzgarlık, uzun kollu tişört, yedek forma, yazlık pantolon, iç çamaşırı, yedek iç lastik, zincir yağı, alyan, tamir kiti, pompa, şarj pili, telefon, kredi/banka kartı, kimlik, para ve aydınlatma.

Yanıma alacağım yiyecekler: granola bar(ev üretimi enerji barı), muz, peynirli sandviç. Yolda su kaynaklarına ulaşabileceğimi öngörerek, kapasiteyi 1 lt’ ye düşürdüm.

Toplam ağırlık hedefi her şey dahil 90 kg idi. Buna kendim, bisiklet, yiyecek, su ve yanıma alacaklarım dahil.

Bunları sele altı çantaya ve küçük gidon çantasına sığdırmalıyım. Tam yüklü bir deneme yaparak tartı kontrolü yaptım 29 Mayıs günü 90 kg’ ın üstündeydim. Bir dahaki sefere mutlaka ağırlık hedefi tutmalı.

yan

3. Rota ve mola yerleri

Bilmediğimiz bir yere gitmek, keşif heyecanını arttırsa da beklenmedik yol koşulları projeyi tamamlamaya engel olabilir. Bu nedenle gitmeden önce arabayla bir ön keşif yapmaya; mola yerlerini, öğle yemeği yerini ve çeşmeleri tespit etmeye karar verdim. Ayrıca, yolda yönü karıştırmamak için yol ayrımlarını belirledim.

Bilgisayarde belirlediğim rota: Tüvtürk çeşme 11,4km, Yarımca 24,9km, Dağküplü 34,7km, Mayıslar 45km (sağa Nallıhan yoluna dön), Laçin 54,7 km (yol üzerinde değil), Sakarya Nehri köprü-Ankara il sınırı 63,5km, Yenice yolu ayrılacak 66km, 68.km Nallıhan yolundan ayrıl, Kuzucular 69km, Kuzucular’ dan sola dön, Tekirler – öğle yemeği ve dinlenme, Soğukçam 83km, Ahmetbeyler 95km, sağa dön, Demirhanlar’ a dönmeden sola Hasanlar köyü 100 km, Sakarya-Nallıhan yolu sola dön 109km, D170, Göynük 124km

Ancak 29 Mayıs günü yol arkadaşım Bülent’ in yönlendirmesi ile Karadere üzerinden Yarımca’ ya ulaştık. Hem daha sert bir tırmanış oldu, hem de bir süre asfalttan çıktık.

Bu nedenle Arçelik bisiklet ekibi ile birlikte Nisan 2017′ de ön keşfini yapabileceğimiz, daha kısa ama daha çok tırmanış içeren tamamen asfalt rotaya karar verdim.

anyroad

 

4.Ekipman

Bu projenin başlangıcı aslında Aralık 2015′ te yeni bisiklet almama dayanıyor. Giant Anyroad üzerinde bir tadilat yapmadım. Sadece lastik değiştirdim. Orijinal lastiği yerine iki alternatifim var: a) Yol lastiği Michelin Lithion II 700x23c, b) Schwalbe Marathon Mondial 700x40c. Yuvarlanma direnci için yol lastiği avantajlı, ama asfalt dışı yollarda ve patlama koruması için Marathon öne çıktı. 29 Mayıs günü Marathon’ lar ile çıktığıma pişman oldum. Bu kadar tırmanışlı rotada her gram önemli.

Çantalar konusunda ideali aramadım. 1 günlük tur için yeterli çantaları kullanıyorum. Arkadaşım Kaan ile incelediğimiz yerli üretim Semçanta sele altı çanta 8-10 lt alıyor. Bir de küçük, üçgen Çin malı kadro çantası.

20160529_165119

5.Beslenme

Uzun bisiklet turu etkinliğinde her şeyden daha önemli olan şey beslenmeymiş onu öğrendim net bir şekilde. Araba için yakıt neyse spor etkinliğinde yemek odur. Siz, siz olun, zayıflayacağım diye aç mideyle bisiklete binmeyin. Pro bisikletçilerin yarış öncesi hafta antrenmanı azaltıp, yiyebildikleri kadar yediklerini biliyoruz. Buna karbonhidrat yüklemesi diyorlar. Normalde ekmek ve tuz tüketmiyorum. Bu durumda benim için yolda enerjimin bitmesinden daha büyük risk, kramp oluyor. Akşamdan 2 şişe maden suyunu bardağa döküyorum, gazı gidiyor mineralleri kalıyor, sabah içiyorum. Tuzlu Mihaliç peyniri ile dolu 2 tost yiyip öyle çıkıyorum. Yolda atıştırmak için Kaan sayesinde keşfettiğim, evde kendim ürettiğim enerji barı var. Kompleks karbonhidrat deposu olduğundan her molada 1-2 dilim yemeye çalışacağım. İçeriği şöyle

Muz – Büyüklerinden 7 tane

Kabak Çekirdeği(İçi) – 100 gram

Karışık Kuru Meyve – 50 gram

Yulaf Ezmesi – 200 gram

Keten Tohumu (Çekilmiş) – 50 gram

Ay çekirdeği (İçi)- 100 gram

Badem kırığı – 100 gram

Ceviz kırığı – 50 gram

Tarçın, tuz

Muzları karıştırıp, sıvı hale getirin, tüm içeriği ekleyin, en sona yulafı bırakın. Koyu kıvama gelinceye kadar ekleyin. 170C 20-25 dakika pişirin, sarı-kahverengi bir renge gelecek. 10 dakika bekletip kesebilirsiniz.

Bunun dışında yanımda muz, bitter çikolata ve peynirli sandviç vardı.

yol

6. Ekip

Başkası olsa bu projeyi yalnız gerçekleştirmek isterdi belki ama ben her zaman olduğu gibi takım çalışmasına inanıyorum.

Kaan Yaren: Ekipman, teknik, antrenman, beslenme vb. pek çok konuda örnek aldığım, tavsiyelerinin faydasını gördüğüm “mentor” arkadaşım. Her şüphe ettiğimde “Çok rahat yaparsın”, “Kesin yaparsın” diye beni cesaretlendirmesi de cabası.

Bülent Yıldırım: Eskişehir’ de bisiklet ve doğa sporlarının duayenidir. Arazide yön tayini efsanedir. Şimdiye kadar onun çizdiği, doğaçlama yaptığı rotaları çok yaptık, güzel yerler gördük, keşfettik birlikte. Benim yaptığım bir rotada yol arkadaşım olmayı kabul ettiği için ve güzel fotoğrafları için teşekkürler.

Murat Yetilmezsoy: Rampalara alerjisi olmasa o da yol arkadaşımız olabilirdi. Gezmeyi, doğayı, arabayla yol yapmayı, lezzetli yemekleri keşfetmeyi sever. Zaman ayırıp, lojistik destek sağladığı için kendisine çok şey borçluyum.

camalan

29 Mayıs 2016 günü deneyimi özetle şöyle oldu. Tüv Türk’ e kadar oldukça tempolu geldik. Yol ayrımında plan dışına çıkarak Karadere üzerinden tırmandık. Bu bence yanlış oldu çünkü pazı yerlerde inip yürümek zorunda hissettim.Karadere’ den sonra da bir süre toprak yolda ilerledik. Daha önemli bir hatayı da molalarda yaptım.

20km’ de bir kısa molalar verip biraz esnemek ve seleden ayrılmak iyidir. Ancak biz de yaptık Kozlu bahçede uzunca bir kahvaltı molası verdik. O da yetmezmiş gibi inişte yine plansız şekilde Mayıslar’ da durduk. O molada çok üşüdüm. Mayıslar’ a olan iniş sırasında da üşüdüm. Hatta inişte durup pantolon giydim. Bu üşümeler maalesef krampa neden oldu ve Mayıslar’ dan sonra düz yolda sıkıntı çekmeye başladım.

Aslında tam uzun molanın zamanıydı ama doğru mola yeri planlamamıştık ve Tekirler’ e vardığımda bitik durumdaydım. Daha fazla gitmeyi özellikle toprak yolda tırmanışa geçmeyi istemedim. Sağolsun Murat gelip aldı. Arabayla çok dik yollardan geçip Bülent ile ileride buluştuk. Bülent Göynük’ e yaklaşık 20:30 da vardı, gün batmak üzereydi.

O günden dersimi almış olmalıyım ki bir daha kramp sorunu yaşamadım. Hatalı mola tercihleri o günkü en temel hata idi.

Diğer önemli hata, rota planlamasını yanlış yapmaktı. Arabayla geçebileceğim bir rota yapmalıydım, off road’ dan uzak durmalıydım. Öncesinde keşif yapmış olmalıydım. Öğle yemeği için daha doğru bir tercih yapmalı ve öğle yemek molasına çok daha erken ulaşmalıydım.

Ayrıca kendim için çok zor bir hedef belirlediğimi kabul etmeliyim. İlk denemede yeterli kondisyona sahip değildim. Yaklaşık 9,5 saat bisiklet üstünde kalarak toplam 13 saatte tamamlayabileceğim bir rota. Uzun bir gündüz günü yapılabilir ancak. 42 yaşında olmadı ama 43. yaş günüm 11 Haziran 2017 günü bir deneme daha yapmaya karar verdim. Daha çok antrenman yapmaya, daha zorlu rotalar ile kendimi geliştirmeye, bu süre zarfında daha çok yerler ve yollar keşfetmeye motive oldum. 42 yaşımda yapamadım demek ki 43 yaşımda yapacağım.

goynuk

Kürk Mantolu Gezginler

Geçen günlerde, hatırlarsınız, kadının biri televizyonda hiç bilmediği bir kitap hakkında, okudum deyip, tüm edebiyattan sinema uyarlamaları hakkında saçmaladı. Yalanı ortaya çıktığında da çaktırmamaya çalıştı ama daha çok battı. Program sunucusunun da bilmediği bir konu hakkında kulağına sufle ile gelen bilgilerle yorum yapmaya çalıştığı görüldü. Bu arada diğer kadının, amerikalı bir şarkıcıdan “Bizim Madonna” diye bahsetmesi ve “Kitabın konusu ağlak mı?” demesi ile seviyesizliğin dibine vuruldu.

Diyeceksiniz ki, bu seviyesizlikten niye bahsediyorsun? Şimdiye kadar bu bayağılıkları görmezden geldim, onlardan  bahsedip, değer vermiş olmak istemedim. Benim hayatımda televizyon yok, evlendirme programlarına maruz kalanlar düşünsün; dedim. Ama kazın ayağı öyle değil. Burada hepimizi ilgilendiren bir sorun var. Duyarsız, ilgisiz, seviyesiz insanların her yerde bağıra çağıra konuştuğu günlerdeyiz. Tamam biz dinlemiyoruz ama, iş yerinde yan masamızda oturan kişi dinlemişse? O düzeysizliği normal kabul edip, azıcık sanattan zevk almaya çalışan insanları “entel” deyip aşağılıyorsa. Üniversite mezunu iş arkadaşınızın televizyondan duyduğu, cinsiyetçi, bayağı esprileri bağıra çağıra anlatması sizi rahatsız etmiyor mu? Ben tepki gösterdiğimde çoğunluk belki anlam veremeyecek, çünkü erdem sahibi olmayan bir güruh, kalabalık olacak. Oysa Bulgakov on yıl boyunca yazdığı, bugün şaheser kabul edilen kitabını, ölüm döşeğinde hala düzeltmeye çalışmıyor muydu? Leonard Cohen kafasını otel kapılarına vura vura, neden Halellujah’ ın 200 farklı versiyonunu yazdı? Onlar derin anlamları olan sanattan ve hayal gücünden zevk alan, sayıları az da olsa değerli bir kitleye layık olmaya çalışıyorlardı. Doğrusu hayatımız televizyon tarafından sistematik olarak aptallaştırılan bir toplumda giderek yozlaşıyor. Haber sitelerinde bile magazin gündemin önüne geçmeye başladı. Üstelik ülkemiz savaş halindeyken, her gün insanlar ölürken oldu bu. Daha geçen gün yan mahallemize şehit cenazesi geldi. İnternete girdim ki, kimsenin umurunda değil, “selfie” ler, “check-in” ler gırla gidiyor. Herkes mi televizyonda açılacak kutularla meşgul? Bu kadar mı kendimize yabancılaştık? Ülkemizde problemler ayyuka çıkmışken, hepimiz bütün bu duyarsızlık, yüzsüzlük ve seviyesizliğe karşı çıkmalıyız. Bunlar çoğaldıkça bize hayat alanı kalmayacak çünkü.

Ne derler, iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır. İnsanın kendini eleştirmesi oldukça zordur, o yüzden ben bugün iğneyi yakın çevreme batırmak istiyorum, yakın çevremdeki gezginlere. Farkında olanlarınız vardır, gezginlik son dönemde moda oldu. Kendim gezgin değilim ama uluslararası ilişkilere, farklı kültürlere, onları tanımaya meraklıyımdır. İş hayatından dolayı da farklı milletlerden insanlarla tanıştım. Şunu gördüm ki, farklı ülkeden insanlar sizi sadece iş bilginize göre değerlendirmiyorlar. Kişi uluslararası değer görmek istiyorsa öncelikle yerel olmalıdır. Kendi özüne, kültürüne duyarlı olmalıdır. Yoksa her yerde yabancıdır. Barkın olup, diyar diyar gezmek güzel; ama sen önce kendi güzelliklerini keşfettin mi bakalım? Ben gezginde, Nazım’ ın şu dizelerindeki duyarlılığını ararım:

“Memleketim

Memleketim ne kadar geniş:

dolaşmakla bitmez tükenmez gibi geliyor insana.

Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.

Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum

ve güneye

pamuk isleyenlere gitmek için

Toroslardan bir kere olsun geçemedim diye

utanıyorum.”

Peki gezginlere olan bu ilgi nereden geliyor? Ben sadece birini anlatacağım. Maalesef kapalı bir toplum olan ülkemizde, seyahat özgürlüğü ile ilgili durum da pek iyi değil. Nüfusun yaklaşık %10′ unda pasaport var. TÜİK’ e göre yılda 6,2 milyon Türk vatandaşı yurtdışına çıkıyor. Ukrayna ile karşılıklı vizeleri kaldırdık; bakınız 46 milyon Ukrayna’ nın her yıl yurtdışına çıkan nüfusu 21 milyon! Dünyanın en pahalı pasaportu bizde. Alım gücünden hiç bahsetmiyorum, dolar bazında açık ara lideriz. TC pasaportu listede 10.sırada olan İngiltere pasaportunun 2,5 katı. Pasaportu aldın, peki vize ne olacak? Güney Amerika dışında az sayıda ülke bize vize uygulamıyor. Bir millet iki devletiz diyen Azerbaycan’a bile girişte vize var. Peki Schengen için para verip de üstüne çektiğimiz o eziyetler nedir arkadaş? Yorgunluk yılgınlığa, yılgınlık tembelliğe dönüşüyor. Bize göre her yer çok uzak, her şey çok zor. Üşengeçiz, konforumuzdan da  ödün veremeyiz. Ee, o zaman özgür olamazsın kardeşim! Dolayısı ile; bu kadar zorluğu aşıp, o kadar parayı bayılıp dünyanın farklı coğrafyalarının kokusunu taşıyan gezginlere özeniyoruz, olay budur.

12540751_120490035000793_685632589782388556_n

Bisikletli Gezgin “Simurg Yolda”Kadir Daşbaşı

Çok okuyan mı çok gezen mi bilir sorusunun cevabı, bazılarına göre çok gezendir. Doğrusu bence, hem çok okuyan hem çok gezen olmalı. Gezdikçe okuyan, okudukça gezen olmalı. Geçenlerde İran’ a gitmek isteyen biri Fars kültürü ile ilgili kitap arıyordu. Olay budur, dedim. Oysa yakın çevremde, neredeyse hiçbir kültürel merakı olmayan, yalnızca marjinal görünmek, popüler olmak, kafayı çekmek ile ilgilenen, ama ucuz bilet buldukça ya da kafaya estikçe yurtdışına gidip gelenler o kadar çok ki. Öyle fotoğraf koyup #Fanfinifinfonyollarda, #Filancageziyor yazmakla olmaz. Evet gezginlerin sayısı artmalı ama kalitesi de artmalı. Toplum hayatına katkıları, onlardan öğreneceklerimiz daha fazla olmalı. Onlardan buram buram özgürlük yayılmalı. Yılgınlık, bezginlik, edilgenlik kırılabilir belki bu sayede.

Televizyondaki magazin programlarını değiştiremeyiz ama bir şeyler yapmak için biz de bir adım atalım dedik. Üyesi olduğum Eskişehir Bisiklet Derneği olarak bisikletli gezginlerle söyleşiler düzenledik. Gelin siz, ismi lazım değil, sesi bilgisinden çok çıkan TV yorumcularını bırakın, bisikletli gezginler Orhan Kılıç, Kadir Daşbaşı, Feridun Ekmekçi, Ahmet Mumcu, Cemal Atasoy ve Gürkan Genç’ e kulak verin.

2-5 Kasım arası Eskişehir Tepebaşı Belediyesi Özdilek Sanat Merkezi’ nde buluşalım. Ayrıntılar için etkinliğin sayfasına bir göz atın, bir yerinden yakalayın.

https://www.facebook.com/events/260307664366720/

Orda bir köy var, uzaktı, yakın ettik

Eskişehir’ de yaşamanın en sevdiğim yönlerinden biri çok büyük olmaması. Nerede oturursanız oturun, bisikletinizle kolayca trafikten uzak bölgelere ulaşabilirsiniz. Bisikletle farklı rotalar yapmak istediğimizde bazen doğal alanlara ulaşmak isterken, çoğunlukla arkadaşlarla sohbet edebileceğimiz bir köy kahvesi mola yerimiz oluyor.

2016-02-14 14.37.12

Eskişehir’de bisikletlilerin en sıklıkla ziyaret ettiği köy Kızılinler. Ben de farklı arkadaş gruplarıyla defalarca geldim. İki farklı yoldan gelinebiliyor. Birincisi yol çeşitliği ve etraftaki güzel doğa nedeniyle genellikle tercih edilen tali yol. Bu yolda asfalt var, rampa var, tren geçidi, köprü, Porsuk ve bol çukurlu toprak yol var. İstenirse Porsuk kenarındaki güzergah arttırılarak bahçelerin içinden de geçilebilir. Her haliyle oldukça eğlenceli bir rota. Git gel yaklaşık 30 km. Bir de Kütahya Karayolu kullanılarak geliniyor. Daha kısa ve hızlı olan bu rotada sert bir rampa ve köye doğru dik bir inişi var. Onun dışında çok basit bir rota. Zaman zaman bu iki rotanın kombinasyonlarını da yapıyoruz. Köy kahvesi sıkça kalabalık grupların uğrak yeri olduğundan, gittiğinizde bir arkadaşınızı görmeniz çok olası. Hafta sonu en olmadık saatte bile gitseniz çay molası vermiş bir bisikletliyle karşılaşabilirsiniz.

2014-12-25 12.45.55

Arkadaşlarla çok sevdiğimiz bir diğer köyümüz de Yenisofça. Kızılinler’ den sonra git gel 25 km daha yolunuzu uzatmalısınız. Yol tamamen stabilize asfalt, inişli çıkışlı bir rota. İlk çıkan çataldan sola (güneybatı) gitmelisiniz. Yolda Gökçekısık köyünden geçersiniz, sonra da tren geçidinden. Yol yine çatallanır; sağa, batı’ ya yönelirsiniz. Genellikle sabah gidilir ama akşam saatlerinde pek bir güzeldir. Bu köyün ahalisi oldukça cana yakın. Kışın kahvede soba etrafında ısınırsınız. Yenisofça’ dan itibaren doğa süper her yerde. O nedenle arabayla buraya gelip etrafı gezdiğimiz çok turlar yaptık. Köye yakın terkedilmiş bir hamam mevcut. Şahinciler de olmasa eşsiz bir kamp yeri kanımca.

2015-01-25 11.23.31

Yenisofça köyünden devam ettiğinizde Akkaya köyüne ulaşılıyor. Ben daha ilerisine gitmemiştim bu hafta sonuna kadar. Porsuk barajına bu yol üzerinden ulaşılıyor. Yenisofça Akyaka arasında bolca çeşme var, suluğunuzu doldurun. Bu bölgede yolun kuzey tarafında kalan Porsuk kenarı güzergahı çok doğal ve güzel. Doğru dürüst yol yok, dağ bisikleti ile gitmenizi öneririm, özellikle bahar aylarında.

2015-12-02 08.10.06

Porsuk barajının kuzey tarafında ise işletilmeyen çay ocağıyla aklımda kalacak olan Mollaoğlu var. Buraya Kütahya Yolu’ ndaki sapaktan ya da Musaözü baraj gölünden ulaşabilirsiniz. Biz ikincisini yaptık, köyde kahvaltı yaptıktan sonra baraja yöneldik. Sert toprak bir yoldan dik ve uzun inişi ince yol lastikleri ile indim. Tenha bir yol, kalabalık ekiple yapılmasında fayda var.

20150322_165202

Diğer bir ziyaret etmeyi çok sevdiğim köy de Yörükkırka. Bu köy ana yolun az kenarında kalır. Kahvede çay dışında bir şey yok ama köylüler her gördüklerinde kız erkek ayırmaksızın hepimizin elini sıkar hoşgeldiniz der. Köye bitişik Kaya oluşumları eşsiz güzellikte. Buradaki patikaları takip ederek Uluçayır’ a ulaşılabilir. Ana yoldan Güneye devam edersiniz bütün Eskişehir’ in içtiği suyu çıktığı Yukarı Kalabak köyüne varırsınız. Güneybatı yönü ise Çamlıca köyüne gidiyor. Her iki istikamette de sıkı tırmanışı göze almalısınız. Yol buralarda orman içine giriyor ki kendinizi başka bir coğrafyada hissedersiniz.

20150711_174242

Çamlıca köyünden Güneye toprak orman yolunu giderseniz muhteşem Kavacık yaylaya ulaşırsınız. Müthiş bir güzellik. Yaz aylarında bile geceleri çok soğuk oluyor, kamp yapacakların dikkatine. Çamlıca’ dan Batı’ya doğru Seklice köyüne giden diğer bir orman yolu var. Ben bu yolu gittiğimde karlar eriyordu, balçığa saplandım. Arkadaşlarla bisikletleri taşıdık ve çamur temizledik. Dikkatli gidilmesi gereken bir güzergah. Seklice’ ye Yenisofça’ dan asfalt yolla ulaşılabiliyor, sıkı bir rampa sonunda tabii.

2014-11-29 11.14.14

Bir de arabaya bisikletleri atıp gidilen yerde tur yapma olayımız var. Arkadaşım Bülent sayesinde çok enterasan yerleri görme fırsatım oldu. Bir keresinde barajın güneyindeki Kargın köyüne park ettik. İncik, Fındık üzerinden Sabuncupınar bucağına ulaştık. Bu bölgede Frig vadisi kaya oluşumlarından bazılarını görebiliyorsunuz. Bakkala yol sorduk ama bulamayınca kafamıza göre yoldan çıktık. Patika bir yerde bitti, yürümeye, sonrasında bisikletleri taşımaya başladık. En sonunda bir zirveden bölgeyi inceledik, doğal peri bacalarını gördük ve inişe geçtik. Yol sorduğumuz bakkala rastladık; bahçede elma topluyordu. Tarlalardan geçip yola kavuştuk, artık baraj suları altında kalan İncesu’ yu gündüz gözüyle görerek Kargın’ a ulaştık.

2015-01-25 14.04.53

Başka bir gün de yine ekibi toplayıp Söğüt yolundaki Zemzemiye’ ye gittik. Burası iki kısım: Yeni köy ve terk edilmiş eski köy. Mutlaka görülmesi gereken enteresan bir mekan. Rızapaşa köyü etrafında da güzel bir doğa var, burada da nefis bir iniş rotası bulduk. MTB’ ciler görmeli mutlaka.

harita

Arkadaşlarla şimdiye kadar yaptığım en uzun rota, gidiş geliş toplam 113 km olan Bozüyük Karafırın turu oldu. Bu turun en büyük kazancı da Kandilli köyüdür. Harika bir meydanı ve meydana hakim bir köy kahvesi var. Buradan batıya devam edip ana yolu atlayınca Bozalan köyü’ ne oradan da Bozüyük’ lülerin mesire yeri Türbin bölgesine ulaşılıyor. Bozalan’ a doğru virajlı muhteşem bir iniş var. Bu bölge çok sulak ve yeşil. Tekrar ziyaret etmek istediğim bir bölge oldu. Bir gün de Kandilli’ ye arabayla gelip Seyitali, Yörükyayla’ dan İnönü’ ye inen bir rota da yaptık. Bu da çok güzel bir keşif turu oldu. İnişli çıkışlı eğlenceli bir rota.

20141115_102457

Şimdiye kadar bir kez gittim ama sert rampalarıyla oldukça yorucu, bir o kadar da eğlenceli olan Şelale rotası var son bahsedeceğim. Burası da Kütahya Yolu ile Seyitgazi Yolu arasında kalan bir bölge. Şelale mesire alanına ulaşılıyor. Uzun bir rampa ile başlıyor, Kentorman çamlarının arasından. Sonrasında uzun bir Anadolu platosunda pedallarken kendinizi çok uzaklaşmış hissediyorsunuz bir anda. Aşağı Çağlan, Karaalan, Aşağı ve Yukarı Ilıca köylerinden geçiliyor. Gidiş geliş 76km’ lik bir tur ile mesire yerine ulaşılıyor. Hafta sonu biraz kalabalık olsa da mesire yerleri açısından zengin Eskişehir’ in güzel mekanlarından biri.

20150412_162308

Bisiklete binmeyi, bisikletle uğraşmayı sanırım en çok bu yüzden seviyorum: Yeni şeyler deneyimlemeye, yeni şeyler öğrenmeye, keşfetmeye sürekli zemin oluşturuyor. Elbette bu mekanlara kapalı bir demir yığınının içinde de gidebilirdim. Gittim mi? Hayır. Çünkü yolu böyle hissetmeyecektim. Bisiklet ile, bir yere ulaşabilecek kadar hızlı, ayrıntıları kaçırmayacak kadar da yavaş seyahat edildiğinden eşsiz bir deneyim sunuyor size. Kimse arabayla ya da motosikletle Şelale’ ye giderken Karaalan’ da durup, mola vermez. Bisiklet varılacak yer değildir, yolun kendisidir. Bir yere ulaşmaktan çok, oraya varmak için gösterilen çabadır. Yeni keşifler için merak yaratması da cabası. Görünen o ki Eskişehir’ den, Bozüyük ve Kütahya istikametlerini oldukça ziyaret etmişim. Bundan sonra, gördüğüm 30 köylük listenin genişlemesi için Sarıcakaya ve Seyitgazi istikametlerini deneyeceğim.

20141115_104008

Siz de böyle yapın, arabadan inin, bisiklete binin. Göreceksiniz, uzak deyip gitmeye üşendiğiniz yerleri gezmek için, fırsat yaratmaya çalışırken bulacaksınız kendinizi. Uzakları, yakın edeceksiniz.

 

Bikepacking vs. Bike Touring

Bisiklet binmeye başladıktan kısa süre sonra temel ilgi alanım bisiklet turculuğu haline geliverdi. Bisikletle şehirler, ülkeler ve hatta kıtalararası seyahat yapan çok kişiyi halen takip ediyorum. Nasıl bir bisikletle seyahat ediyorlar, yolda neler alıyorlar yanlarına, günde kaç km yol yapıyorlar, nerelerde kalıyorlar, nasıl kamp yapıyorlar, hangi ekipmanları tercih ediyorlar, eşyalarını nasıl taşıyorlar vs. Bütün bu konular hakkında bilgi sahibi oldum, kendi tur bisikletim üzerinde de uyguladım bazı öğrendiklerimi. Buraya kadar herşey güzel.

2015 yılı Ekim ayı için kendime Eskişehir’den Yedigöller’ e gitme hedefi koymuştum. Baktım olmuyor, o mesafeyi Antalya Festivali’ nde yapayım dedim, işimdeki değişiklikler nedeniyle ona da gidemedim. Bu durum, hedefleri güncellenmek kadar tarz değişikliğine de gerek olduğunu hissettirdi bana. Mevcut çalışma ve aile koşullarımı düşünerek uzun turculuk ile planlarımı ertelemek; onun yerine daha hızlı, daha kısa ve hafif turlara yönelmek fikri oluştu. 

  Yol bisikletine geçmek için araştırma yaparken, geçen Aralık ayında, gördüğümden beri kadro yapısını çok beğendiğim Giant Anyroad 2 bisikleti ikinci el olarak aldım. O tam bir yol bisikleti değil, bozuk yollarda da performans sergileyen bir “Gravel Bike”. Artık bisiklet üzerine bagaj takmadan çantaların bisiklet üzerine bağlandığı, düşük ağırlık ile hızlı yol yapılan, aerodinamik olarak daha verimli “bikepacking” tarzına geçebilirim. Ilk iş olarak tur çantalarımı sattım ve yeni projeye başladım.

Bu projede de sayısal hedefler koyuyorum ama biraz daha esneğim. 2015 te bisikletle 2500 km yaptım, 2016 hedefim 5000 km. Bu hedef gayet mantıklı, çünkü zaten ağırlık olarak %25 iyileşiyorum. Ağırlık düz yolda çok etkili değil ama aerodinamik olarak da fark oluşacak. E madem sele üzerinde zaman geçirmeyi seviyorum, bu sene biraz daha binerim. Bindikçe performansım artar, arttıkça da çok zevk alırım. Amaç da bu değil mi zaten?

   

 Bu seneki ilk kısa “bikepacking” turumu Mayıs 2016′ da uygun bir haftasonu Eskişehir – Göynük, Göynük – Abant olarak planlıyorum. Bu tur için herşey dahil ağırlık hedefim 90 kg:

  • Bülent’ in kask, ayakkabı dahil ağırlığı: 75 kg
  • Bisiklet: 11 kg
  • Su: 1, 75 kg
  • Yemek: 0,75 kg
  • Kıyafet ve yedek parça dahil çanta ağırlığı 2 kg

Yukarıdakilerin toplamı 90,5 kg yapıyor. Gördüğünüz gibi kamp ekipmanları yok. Evet kamp yapmayı çok seviyorum ama hızlı ve kısa bir tur için bu zevkimi başka turlara saklıyorum. Her türlü ihtiyacını yanına alıp Orta Asya’ ya doğru yola çıkan gezginler yaklaşık 150 kg ile günde 70km veya üstü yol yapabiliyorlar. Bu ağırlık ile dağlara tırmanıp, çölleri aşıyorlar. Onlar bile yoldayken gereksiz buldukları eşyaları eve postalıyorlar. Hiçbirimiz o kadar güçlü biyonik adamlar değiliz. Gerçekçi olup, tekniği konuşturmalıyız. Eskişehir – Göynük rotası 124km ve 2250m rakım artışı içeriyor. Bu benim için rekor demek. Üstelik ertesi gün de sürüş yapacağım, hem  gerçekçi hem de yeterince zorlayıcı bir hedef. 

 Buna göre Mayıs’ a kadar hem kondisyon yapmalı hem de kilo vermeliyim. Bisiklet tekerlerini inceltmeliyim. Hesabıma göre ihtiyaçlarım 10 litrelik bir çantaya sığıyor. Rüzgarlık, uzun kollu tişört, yedek forma, yazlık pantolon, iç çamaşırı, iki çift çorap, yedek iç lastik, zincir yağı, alyan, tamir kiti, şarj pili, telefon ve diğer kişisel eşyaları alacak bir sele altı çanta edinmeliyim. Projenin zor tarafı da burada, çünkü 2016 aynı zamanda satın almama yılı. Bakalım nasıl aşacağım?

Sokaklarda bisiklet arabaya karşı

Arabaların arasında bisiklet kullanmak köpekbalıkları arasında yüzmek gibi bir şey. Arabalardan korkup bisiklet yerine arabayla işe gittiğimizde biz de köpekbalığı olmuyor muyuz?

A Complete Guide to Cycle Touring

Yolda olmanın eşsiz güzelliği…

The Wandering Nomads

How To Begin

1) Buy (or acquire) a bike.
2) Pick a direction.
3) Go.

It’s as simple as that. You will figure out what foods work best for you once you hit the road, just as you will figure out how amazing people are once you experience your first homestay with a stranger. Cycle touring is one of those things which you just can’t plan, because any plan you make is sure to change a hundred times over. Go out with a sense of openness and adventure, ready to wake up in a new place everyday, and I promise you that everything will work out. Don’t listen to the voices in your head (or the voices of those around you) telling you that you can’t do it, because it’s only impossible to those who have never tried.

A Day On The Road

Wake up in the morning and eat…

View original post 561 kelime daha

Kara Kuğu

Yaklaşık altı ay önce alıp bir miktar modifikasyon yaptığım bisikletimin öyküsünü anlatmak istiyorum. Kuğu gölü balesinde; tutkunun, hırsın, aşkın belirlediği karakteriyle siyah kuğu baş karakterdir. Baştan çıkarıcı bir dişi. Aynı zamanda benim bisikletimin adı oldu “Kara Kuğu”.

Karadul, karafatma, kara cahil, kara para, kara büyü, kara kış gibi olumsuz ve kötü anlamları çağrıştıran “kara” ile yapılmış çok ikilemeye ve birleşik kelimeye sahibiz. Türkçe’ ye “Siyah Kuğu” olarak aktarılmış Aronofsky’ nin filminde kişilik yarılması geçiren ana karakterin kötücül yanıdır o. Böyle bakıldığında aslında filmin Türkçesi “Kara Kuğu” olmalıydı. Diğer yandan; kara mizah, kara film, karadut, kara kızıl gibi sevdiğim ve karizmatik örmekler de var. Dolayısı ile bisikletime siyah yerine “Kara Kuğu” daha çok yakışacak.

Peki neden Kara Kuğu?

  •  Bisikletimin kadrosunun ve üzerindeki tüm komponent ve aksesuarların siyah olması (aldığım sele, bagaj, gidon sargısı ve çantalar siyah)
  • Kızımın Çaykovski’ ye olan ilgisi
  • Bisikletimin yükselen gidon boğazı ve ayarlanabilir kelebek gidonu ile bir kuğuya benzemesi
  • Kuğu’ nun genelde beyaz olup kara kuğunun az bulunur olması (özel) Aykırılık timsali.
  • Kuğu zerafetin sembolüdür. Bisikletim de 28″ tekerleri ile zarif görünüyor.
  • Kuğu bir kuş olmasına rağmen uçarken görmeyiz onu, su üzerinde süzülür. Bisiklet de yolda süzülüyor.

Başlangıçta bir tane dağ bisikletim varken ikinci bir bisiklet istemem garip gelebilir. Ancak dağ bisikletinin öne eğik pozisyonu ve biraz da yanlış kullanımım sebebiyle uzun turlardan sonra çektiğim bilek ağrısı ilk etken oldu. Ayrıca zaten bir tur merakı oluşmuştu. Etrafta da ince tekerlekli ve hatta sabit ön maşalı modellerle, bizimle patika patika gezenleri görünce tur bisikletine geçme isteği arttı. Çoğunlukla stabilize asfaltta biniyoruz. Uzun mesafe yaptığımızda akıcı bir bisiklet çok daha az yoruyor. MTB’ ye tadilat yapmak yerine yeni bir tur bisikleti çok daha verimli olur diye düşündüm ve arayışım başladı.

Dünya turcularını takip ediyorum, çoğunlukla çelik kadrolu modelleri tercih ediyorlar. Temel motivasyonları sağlamlık. Ayrıca çatlak, kırık vb. durumlarda Moğolistan’ ın ortasındaysanız bile çelik tamir olabiliyor. Ancak isim yapmış markalardan bir tur bisikleti maliyetli bir kalkışma. Tayland seyahatim sırasında gözümü karartmıştım, neredeyse alıyordum Trek 520′ yi, kısmet olmadı. Bir ara Surly LHT toplamayı düşündüm, hem masraf hem de uzun süre alacak olması gözümü korkuttu. Sonra Fuji Touring’ e yöneldim, onun da Türkiye’ ye gelişi gecikti. Mecburen hayalleri erteleyerek ucuz, 2. el alüminyum kadrolu şehir/tur bisikletlerine bakmaya başladım. Arkadaşlarımda görüp denediğim Merida Crossway modelini tercih ettim. Bu süreçte dostum Melih, ve Del Mundo tayfasından Halil çok destek oldu, sağ olsunlar. Aradığımı İzmir’ de buldum, 2012 model Merida Crossway 40V. Bisikletimin ilandaki hali böyleydi:

ilan

Yaptığım hesap ve incelemelere göre boyuma ve ve bacak boyuma en uygun kadro ölçüsü tur/trekking bisikleti için 52cm. MTB’ de 48cm, yol bisikletinde 56cm benim ölçüm. Ölçü olayı uzun yolda konfor için çok önemli. 2012 model bisikletimde alivio arka aktarıcı, acera fren ve vites kolları var, diğer ekipmanlar  tourney. Cantlarım Alexrims 2100, v fren. 11-32 8 arka vites var. Aynakol ise 28-38-48 dişliydi. İlk sahibi Maxxis Overdrive korumalı lastik takmış. Bontrager jelli sele ve Velo sünger elcikler orijinalinin yerini almış.

20150423_13141520150423_13171220150423_131735

Bir süre bindikten sonra ilk işim aynakolu değiştirmek oldu. Böylelikle tırmanışlar ve yüklü turlar için daha uygun viteslerim oldu. Yeni aynakol dişlilerim 24-32-42. Ardından düz gidonu, çok tutma pozisyonu sunan kelebek gidon ile değiştirdim. İstediğim konforu bulamayınca arkadaşım Kaan’ ın hediyesi gidon yükselticiyi taktım. Jelli sele güzel ama, benimki bayanlara daha uygun, dar bir modeldi.Turcuların favorisi Brooks B17 sipariş ettim.  Son olarak da uzun yolda performansa etki edeceği beklentisi ile kilitli pedal taktım. Yurtdışı siparişlerini birlikte verdiğimiz Ergin ile, şehir içinde de kullanmak için tek tarafı platform olan bir pedal seçtik.

20150423_13225020150423_13225920150423_131437

Kara kuğumun son hali işte böyle oldu:

20150423_132509

20150423_131944

Turculukta özellikle önem arz eden çanta ve bagaj konusunu sonraki bir yazıya bırakarak kara kuğum ve ben izninizi istiyoruz. Tüm okuyucuların dilediklerine böyle sevgiyle, emekle ve paylaşımla kavuşmalarını dilerim. Bizim de yollarımız düz olsun. Rüzgar hep arkamızdan essin. Tüm bisikletçi ve gezginlere bol muhabbetli, eğlenceli, yeni deneyimlere kapılar açan, güzel insanlarla dolu, uzun ama tez kavuşmalı yollar, yeni keşifler dilerim.

Mecburi yalnızlık

Yalnızca yaz aylarında mı spor yapılır, sadece hava koşulları uygunken mi bisiklete binilir? Sorunun cevabı her kişi için farklı olacaktır. Burası da kişisel bir blog olduğuna göre konuyla ilgili kişisel duygularımı paylaşmak istedim.

Geçen sene sonbahar geldiğinde kış aylarında da mümkün oldukça bisiklette aktif olmaya karar verdim. Aksi takdirde bu sene için belirlediğim hedeflerime ulaşamayacak, belki de kilo alacak, performansımda yeterli iyileşme olmayınca motivasyon kaybedecektim. Buna izin veremezdim. Kasım-Mart arası 4 ayda, 16 kez binip 520 km yapmışım.  Çok değil, ama hiç yoktan iyidir. Üstelik yeni yerler de keşfettim, maceracı arkadaşlarım sayesinde.

Bisiklet her ne kadar bireysel bir spor gibi düşünülse de tamamen sosyal bir aktivite bizim için. Ancak Mart ayında gelecek yoldaş olmadığından, 2 kez yalnız tur yaptım. Geçen bir hafta sonu 2 sabah üst üste bisiklete binmek dışında bir planım yoktu. “Sezonu açalım artık” diyen çok oldu ama gelen azdı. Bunun üzerinde18 Mart akşamı geldi.

Çanakkale Deniz Zaferi’ nin 100. yılı için bir anma turu düzenlenmişti. Bence çok önemli bir gün. Özellikle son dönemde yaşananlardan sonra böyle bir kutlamanın anlamı arttı. Eskişehir Bisiklet Derneği ( velESBİD ), motorcular ve vosvoscular ile birlikte çok güzel bir kortej ile tıpkı 8 Mart günü yaptıkları gibi güzel bir organizasyon oluşturdular. Davet etmeme rağmen yakın çevremden kimse gelmedi. Kalabalığın içinde bir başımaydım. Şehitlerimizi andık, düdük çaldık. Işıklarımız ile dikkat çektik. Evet, soğuktu. Yün içlik, rüzgarlık, polar ve yağmurluğu üst üste giydim. Turdan sonra durduğumuzda termostan çayımı içtim. Etrafta bu işlere gönül vermek dışında ortak noktası olmayan çok sayıda bisikletçi vardı. Etkinlikten sonra “Hadi hep birlikte bir şeyler içelim” diyorlardı. Çekilen fotolara bile iştirak etmedim. Neden bizden kimse yok, diye düşünce aldı beni.

Çevremdeki arkadaşlarımın davranışlarını duyarsız buluyorsam, bunu değiştirmek için bir şey yapmalıyım dedim. Twit attım, gruba mesaj attım, kesmedi bunu yazmaya karar verdim. Toplumsal olaylar konusunda herkes benim kadar hassas olmayabilir. Seksenlerde çocukluğunu, doksanlarda gençliğini yaşayan benim neslim için apolitik ve hatta içine kapanık olmak oldukça sık rastlanır bir durumdur. Ama artık bir şeylerin değişmesi lazım. Değişimi kendimden ve etrafımdan başlatmaya karar verdim. Artık duyarsız olmaya tahammülüm yok. Dedemi (annemin babası) hiç tanımadım, onun babasını da hiç tanımıyorum tabii. Ama Çanakkale’ de şehit olduğunu biliyorum. 100. yılında çıkmışım, onu ve diğerlerini anmışım çok mu?

baikalbicycle_01

Gelelim soğuk konusuna. Bir insanın soğuğu hissetmeden soğuktan şikayet etmesini doğal bulmuyorum. Konformizm özgürlüğün en büyük düşmanı. İnsan değil mi yüksekte, derinde, sıcakta, soğukta, çölde, ormanda yaşamanın bir yolunu bulan? Her sokağa çıkış bir risktir. Bir şeylerden çekindiğimiz için evde oturmaya devam edersek, aslında kendimizi hapsetmişizdir. İnsan kendi sınırlarını zorlamadıkça özgür ve üretken olamaz. Kontrol edebileceğimiz riskleri almazsak ilerlemek mümkün değil. P.Coelho’ nun şu güzel sözünü hatırlatayım: “Yalnızca güneşli günlerde yürürseniz, asla hedefe ulaşamazsınız”.

Hayatta oluşturduğum bir mottom da şudur: “Davete icabet etmeyen, davet bulamaz” Bir çağıran olduğunda özel bir neden yoksa onu kırmamak için elimden geleni yaparım. Bu hafta sonu o nedenle kimseyi davet etmiyorum. Bilmeleri için buradan yazıyorum. Umarım mesajım adresine ulaşır.

Nasıl Bir Bisiklet?

Bisiklet binmeye başladıktan bir süre sonra tanıştığım bir abi “Bir yıl içinde nasıl bir bisiklet istediğine karar vereceksin” demişti. Oysa ben 10 ay dolmadan ikinci bisikletime kavuştum. Hatta ileride çocukların kullanacağını öngörmesem ilk bisikletimi satışa çıkarmayı bile düşünebilirdim. Bu nedenle yeni bisiklet alacakları aydınlatması umuduyla bisiklet satın alma deneyimimi paylaşmaya karar verdim.

Öncelikle bisiklet almaya gittiğimizde – yetişkinlerden bahsediyorum – çoğumuz nerede kullanacağımızı net olarak bilmiyoruz. En azından ben öyleydim. Tek istediğim sağlık ve zindelik temel hedefiyle bir yerden başlamaktı. Henüz tur yapma fikrine kaptırmamıştım kendimi. Yanlış bir öngörü olmasına rağmen, çoğunlukla şehirde kullanacağımı söylediğimi de hatırlıyorum. Buna rağmen, bir dağ bisikleti aldım.

Siz benim gibi yapmayın. Nerelerde kullanacağınızı, bisikletle neler yapacağınızı kafanızda bir canlandırın. Şehir içi ulaşımda mı kullanacaksınız, yoksa yol yarışlarına mı katılmak istiyorsunuz? Dar patikalardan, toprak yollardan geçip, tırmanıp pastoral manzaralara mı ulaşmak istiyorsunuz, yoksa ülkeyi baştan başa kat etmek mi amacınız?

Aldığım Merida Matts 20V, giriş seviyesi bir dağ bisikleti. Dağ bisikleti, “mountain bike” ya da MTB’ nin temel özelliği sanılanın aksine lastikleri değildir. Bisikletin sahip olduğu kadro (gövde) yapısıdır. Bir MTB gövdesinde üstteki boru, yol bisikletinin tersine yere paralel değildir. Bazı bisikletlerde geniş bir açıyla bazılarında ise doğrudan arka göbeğe kadar uzanır. Dolayısı ile bisikletin ölçüsünü tayin eden, pedal dairesinin merkezinden sele altına uzanan boru daha kısadır. Bu kadro yapısında amaç dar alanlarda hareket kabiliyeti sağlamak, tırmanışları kolay yapmaktır. Siz çıkıp da, “Ben gidonu değiştiririm, yükseltirim. Arkaya bagaj takarım. İnce lastik takarım. Güzel bir sele alırım” diye düşünüp tur bisikletine çevirmeye uğraşsanız da, o MTB doğdu MTB kalacak. O nedenle ne tip bisikletler olduğuna bir göz atarak başlayalım.

yol

Yol bisikleti:
Bisikletle yol yapmak istediğinizde en büyük direnç aerodinamiktir. Yol bisikleti işte bu yüzden öne eğimli, agresif bir pozisyon sağlar. Sert zeminde sürtünmeyi azaltmak amacıyla silik lastiklere yüksek hava basıncı uygulanır. Çap 28″ dir. Genellikle önde iki vites vardır. Bu bisikletlerle tırmanış yapmak ciddi kondisyon gerektirir. Hafif olabilmesi için karbondan üretilmiş olanları vardır.

commuter

Şehir Bisikleti:
Bu bisiklet şehir içinde her gün işine bisikletle belli bir mesafe kat ederek ulaşanlar. Kısa mesafeler için de olsa çeşitli malzemeleri bisiklet üzerinde taşıyanlar için tasarlanmıştır. Sağlam bir malzemeden yapılmıştır. Biz küçükken Beldesan’ ın “Güçlü” diye bir modeli vardı. Gidon ile sele arasında çift paralel boru vardı. Bugün hala sokaklarda görüyorum, hatta evin badanasını yapan ustam tanıdığımdan beri her yere onunla gidip gelir. Ağır olsun varsın, arka bagaj ve çamurluklar bu bisikletlerin olmazsa olmazıdır. Literatürde “Commuter Bike” diye de geçer.

classic

Klasik şehir Bisikleti:
Kısa mesafeli şehir içi ulaşım, lay lay lom gezi için tasarlanmış, şık bisikletlerdir. Oldukça dik oturma pozisyonu sunar, konforludur. Yenilerinde gidon yüksekliği ayarlanır. Tutuş açısı sürücüye doğru bükük olduğundan daha kibar kesinlikle. Paçalar kirlenmesin diye zincir korumaları olmalıdır.

Capture

Dağ bisikleti: Yukarıda bahsettiğim gibi dar gövde açılarına sahiptir. Önde uzun mesafe esneyebilen amortisörlü maşaya sahiptir. Zor koşullarda sıkı frenleme yapabilmesi için bazılarında hidrolik disk fren vardır. Lastikleri kalındır, yana doğru dişleri açılır. Patikada çukura düşeceğim sanırsınız, lastik yandan kavrayıp gider. Önde pedala bağlı üç dişli vardır, dolayısıyla bu bisikletlerde vites sayısı 3′ ün katlarıdır (21-24-27-30 vb.) İlk vites dişlisi dik yokuşları tırmanabilmek için küçük tutulmuştur. Bütün bunlar dağda patikada avantaj sağlarken, yolda sizi yoracaktır. Esnek ve kıvrak bir sürüm için, düz bırakılmış gidonun pozisyonu alçaktır. Ülkemizde çok tercih edilir ama genellikle asfaltta sürülüyor maalesef.

hibrit

Hibrit Bisiklet:
“Cross” bisiklet diye de geçer. Bu modellerde yol ile dağ arası bir gövde açısı vardır. İkisinin kesişim kümesi bana göre. Kadronun ön kısmı daha yüksektir. Ayarlı gidonlar ile de yükseltilenleri vardır. Bazılarında dağ bisikletine benzer ön amortisör vardır. Yol bisikletlerindeki 28″ jantlar üzerine biraz daha kalın tur lastikleri ile ve dağ bisikletlerindeki vites sistemi ile donatılınca sizce de çok amaçlı bir bisiklet ortaya çıkmıyor mu? Ufak modifikasyonlar ile turcuların tercih ettiği bir modele dönüşecektir.

tour

Tur Bisikleti:
Bu tarzın amacı uzun yol yapmaktır. Bisiklet ile şehirler, ülkeler ve hatta kıtalar arası yolculuk yapan gezgin sayısı tahmin edilenin çok üstünde. Çevrenizdekiler bunu bir çılgınlık olarak görse bile, bazı ülkelerde özellikle gençler için son derece olağan. Bu bisikletlerin kişinin ergonomisine uygun, uzun yolda oluşabilecek ağrıları minimize edecek bir yapısı vardır. Genellikle çelik kullanılır kadrolarında. Geometrisi yol bisikletine benzer. Yük taşımak için güçlü ön ve arka bagajları vardır. Drop bar ya da kelebek şeklinde çok tutuş pozisyonu sağlayan gidon tercih edilir. Su taşıma kapasitesi de önemli tabii. Ayrıca jant telleri diğer bisikletlere göre sık örülmüştür, kırılma risklerini azaltmak için. Diğer bisikletler binekse bunlar kamyonettir. Yolda bırakmaz adamı.

dahon

Katlanır Bisiklet:
Katlandığında az yer kaplayan, hafif ve taşınabilir model. Hem pedallayan hem de toplu taşımayı kullanan büyük şehir sakinlerinin favorisi bu bence. Bazı gelişmiş modelleri son derece hızlı katlanabiliyor. Bisikletini bagajında taşımak ya da işte masasının altında saklamak isteyenler için ideal. Şaşırtıcı şekilde koca adamlar bu küçük tekerlekli bisikletler ile bayağı keyifli turlar yapmaktadır.

Bunlar dışında tandem, cyclocross, lowrider, bmx, cruiser ve fixie gibi çeşitler var. Kullanımları çok yaygın olmadığından kafanız karışmasın diye es geçiyorum. Amacım bisiklet almak isteyenlerin ufkunu açmak, kullanım şeklinin doğru belirlenmesinin önemini vurgulamaktı. Siz yeter ki nasıl bir bisiklet kullanıcısı olacağınıza karar verin, kendinize uygun bir model mutlaka bulunabilir. Artık sıra boy belirlemeye geldi. O da bir dahaki yazıda.